Kitabın Yazarı:Mehmet Akif Ersoy
Kitap Türü:Şiir
Yayınevi:Say Yayınları
Yayınlandığı Yıl:1911
Sayfa Sayısı:140
Ünlü bir şair, üstat, milli şair gibi isimlerle anılır Mehmet Akif Ersoy muhabbetlerin arasında. Onun bu ülkeye en büyük hediyelerinden biri şüphesiz ki İstiklal Marşı ve örnek, üstün alçakgönüllülüğüdür. Bilmeyen var mıdır bu topraklarda onun hikâyesini? 1873 yılında İstanbul’da doğan ve doğduğu semti “Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz/ Erir erir akarız semtimize geldi mi yaz!” dizeleriyle anlatan, bu toprakların yetiştirdiği yegane şairdir.
Doğu ile Batı, İslam ile Bilim sentezini benimsemiş, şiirlerinde çeşitli konuları işlese de o dönemin şartlarını iman gücüyle harmanlayarak sunmuştur. Manzum şeklinde yazdığı şiirleri ise okuyucuya hikâyeyle şiirin yakalayabileceği en iyi uyumu sunuyor.
Safahat herkesçe bilinen, lakin birçok kişinin eline alıp okumaya cesaret edemediği eseri Mehmet Akif Ersoy’un. Halbuki Mehmet Akif Ersoy sevgili kârisine seslenerek başlar Safahat’a.
Bana sor sevgili kâri; sana ben söyleyeyim
Ne hüviyette şu karşında duran eş’ârim;
Bir yığın söz ki, samimiyeti ancak hüneri
Ne tasannu’ bilirim, çünkü, san’atkârım.
Şi’r için “göz yaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lazımsa;
Oku, zirâ onu yazdım iki söz yazdımsa
Mehmet Akif Ersoy/Safahat
Bu şekilde başlar meşhur Safahat. İçerisinde Mehmet Akif Ersoy’un ilmek ilmek dokuduğu şiirleri yer alır. Yaşadığı dönem gereğince dili biraz ağıdır Mehmet Akif Ersoy’un. Lakin bu onun Safahat’ını okumamak için bir neden olamaz, hele ki o “Oku sevgili kâri” diye seslendikten sonra okuyucularına. Yeni çıkan basımlarında –kanaatimce olması gerektiği gibi- şiirde yer alan Arapça kökenli kelime ve tamlamaların günümüz Türkçesindeki karşılığı veriliyor dipnot olarak. Başta şiiri anlama, yorumlama gibi konularda dezavantaj gibi gözükse de bu durum, kelime darcığının gelişmesi bakımından yarar bile sağlıyor.
Safahatta yer alan şiirlerin geneli de manzum şeklinde olmakla beraber, en ünlülerinden birisi Hasta isimli şiir olsa gerek.
Mehmet Akif Ersoy’un kendine has üslubu, görüşü ile şiirleştirdiği Hasta gerçekten yaşanmış. Şiirin başında da “Vaka Halkalı Ziraat Mektebinde Geçmiştir” şeklinde bir not düşüldüğü de görülüyor.
Mehmet Akif Ersoy’un insana bakış açısı, merhameti ve ayrıca insanın, çaresizliğini, küçüklüğünü kelimelerin yakalayabileceği en iyi uyumla sunan bir şiir Hasta.
Götür İstanbul’a bir yerde bırak ki; Guraba,
-Kimsenin onlara aldırmadığı sırada—
Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada!
Mehmet Akif Ersoy / Safahat/ Hasta
Yapısı gereği insanların, toplumun dertlerine hemhal olan şairimizin şiirlerinde de acı, merhamet ile yoğrulmuş bir maya var. Yaşadığı dönemin gereği olarak kurtuluş savaşının verdiği heyecanı birebir yaşatan kelimeleri eşleştiriyor şiirlerinde. Ancak Safahat’ına da değinmeden edemiyor tüm bu şiirler arasında.
İ’TİRAF
Safahat’ımda, evet, şi’r arayan hiç bulamaz;
Yalnız, bir yeri hakkında “Hazin işte bu!” der.
Küfe? Yok. Kahve? Hayır. Hasta? Değil. Hangisi ya?
Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-i heder!
Mehmet Akif Ersoy /Safahat/ İ’tiraf
Belki de en iyi kendisi anlatmıştır Safahat’ını bu şiirde. Şiir yoktur onun Safahat’ında, hüzün, yaşanmışlık, insanlık vardır. İhtiyar bir çiftçiden, hasta bir çocuğa kadar… Bu yurdun tüm bireyleri, onun kalp süzgecinde güzelleşerek kâğıda dökülür.
Birçoğu manzum şeklinde olan bu kağıda dökülüşün en güzel yanı, okuyana hem estetik haz vermesi, hem de bir şeyler öğretmesi, hissettirmesidir. Kanaatimce Mehmet Akif Ersoy birçok şiir akımının ortak noktası gibi… Onun şiirleri, tüm her şeyden birer parça taşıyor gibi omuzlarında.
Kitap Türü:Şiir
Yayınevi:Say Yayınları
Yayınlandığı Yıl:1911
Sayfa Sayısı:140
Ünlü bir şair, üstat, milli şair gibi isimlerle anılır Mehmet Akif Ersoy muhabbetlerin arasında. Onun bu ülkeye en büyük hediyelerinden biri şüphesiz ki İstiklal Marşı ve örnek, üstün alçakgönüllülüğüdür. Bilmeyen var mıdır bu topraklarda onun hikâyesini? 1873 yılında İstanbul’da doğan ve doğduğu semti “Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz/ Erir erir akarız semtimize geldi mi yaz!” dizeleriyle anlatan, bu toprakların yetiştirdiği yegane şairdir.
Doğu ile Batı, İslam ile Bilim sentezini benimsemiş, şiirlerinde çeşitli konuları işlese de o dönemin şartlarını iman gücüyle harmanlayarak sunmuştur. Manzum şeklinde yazdığı şiirleri ise okuyucuya hikâyeyle şiirin yakalayabileceği en iyi uyumu sunuyor.
Safahat herkesçe bilinen, lakin birçok kişinin eline alıp okumaya cesaret edemediği eseri Mehmet Akif Ersoy’un. Halbuki Mehmet Akif Ersoy sevgili kârisine seslenerek başlar Safahat’a.
Bana sor sevgili kâri; sana ben söyleyeyim
Ne hüviyette şu karşında duran eş’ârim;
Bir yığın söz ki, samimiyeti ancak hüneri
Ne tasannu’ bilirim, çünkü, san’atkârım.
Şi’r için “göz yaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lazımsa;
Oku, zirâ onu yazdım iki söz yazdımsa
Mehmet Akif Ersoy/Safahat
Bu şekilde başlar meşhur Safahat. İçerisinde Mehmet Akif Ersoy’un ilmek ilmek dokuduğu şiirleri yer alır. Yaşadığı dönem gereğince dili biraz ağıdır Mehmet Akif Ersoy’un. Lakin bu onun Safahat’ını okumamak için bir neden olamaz, hele ki o “Oku sevgili kâri” diye seslendikten sonra okuyucularına. Yeni çıkan basımlarında –kanaatimce olması gerektiği gibi- şiirde yer alan Arapça kökenli kelime ve tamlamaların günümüz Türkçesindeki karşılığı veriliyor dipnot olarak. Başta şiiri anlama, yorumlama gibi konularda dezavantaj gibi gözükse de bu durum, kelime darcığının gelişmesi bakımından yarar bile sağlıyor.
Safahatta yer alan şiirlerin geneli de manzum şeklinde olmakla beraber, en ünlülerinden birisi Hasta isimli şiir olsa gerek.
Mehmet Akif Ersoy’un kendine has üslubu, görüşü ile şiirleştirdiği Hasta gerçekten yaşanmış. Şiirin başında da “Vaka Halkalı Ziraat Mektebinde Geçmiştir” şeklinde bir not düşüldüğü de görülüyor.
Mehmet Akif Ersoy’un insana bakış açısı, merhameti ve ayrıca insanın, çaresizliğini, küçüklüğünü kelimelerin yakalayabileceği en iyi uyumla sunan bir şiir Hasta.
Götür İstanbul’a bir yerde bırak ki; Guraba,
-Kimsenin onlara aldırmadığı sırada—
Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada!
Mehmet Akif Ersoy / Safahat/ Hasta
Yapısı gereği insanların, toplumun dertlerine hemhal olan şairimizin şiirlerinde de acı, merhamet ile yoğrulmuş bir maya var. Yaşadığı dönemin gereği olarak kurtuluş savaşının verdiği heyecanı birebir yaşatan kelimeleri eşleştiriyor şiirlerinde. Ancak Safahat’ına da değinmeden edemiyor tüm bu şiirler arasında.
İ’TİRAF
Safahat’ımda, evet, şi’r arayan hiç bulamaz;
Yalnız, bir yeri hakkında “Hazin işte bu!” der.
Küfe? Yok. Kahve? Hayır. Hasta? Değil. Hangisi ya?
Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-i heder!
Mehmet Akif Ersoy /Safahat/ İ’tiraf
Belki de en iyi kendisi anlatmıştır Safahat’ını bu şiirde. Şiir yoktur onun Safahat’ında, hüzün, yaşanmışlık, insanlık vardır. İhtiyar bir çiftçiden, hasta bir çocuğa kadar… Bu yurdun tüm bireyleri, onun kalp süzgecinde güzelleşerek kâğıda dökülür.
Birçoğu manzum şeklinde olan bu kağıda dökülüşün en güzel yanı, okuyana hem estetik haz vermesi, hem de bir şeyler öğretmesi, hissettirmesidir. Kanaatimce Mehmet Akif Ersoy birçok şiir akımının ortak noktası gibi… Onun şiirleri, tüm her şeyden birer parça taşıyor gibi omuzlarında.