B
BuYuCu
Guest
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Alemlerin yaratıcısı, din gününün sahibi, ibadete sadece kendisinin layık olduğu yüce Rabbimize, şanına layık kelimelerle hamd ederim. Salat ve selamın en güzeli, getirdiği inanç ve şeriat ile insanları Allah'ın izniyle hem itikatta hem de amelde, karanlıklardan aydınlığa çıkaran son nebi Muhammed (s.a.s)'in üzerine olsun. Allah'ın pisliklerden arındırdığı Ehl-i Beyte ve İslamın Asr-ı Saadetteki muazzez savunucuları olan sahabelere de selam ederim.
Allah Azze ve Celle, cinleri de insanları da sadece kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. İrade sahibi tüm mahlukatın yaşamsal hedefi ve ibadet vakıası, Allah'tan başka ibadet edilenlerin reddiyle ve tek ilah olan Allah'ı kabul etmekle başlar. İbadetin ikinci basamağı, sadece Allaha yönelmiş olan kula, Rabbi tarafından bir takım sorumlulukların yüklenmesidir. Bu sorumlulukları kul, sadece Allah'a ahid yapmayı vermiştir.
Allah (c.c) kuluna yüklediği gerek ameli gerek kavli gerekse niyete dayalı bu ibadetlerin kabulü için bazı şartlar belirtmiştir. İbadetlerin kabulü için iki şartın gerçekleşmesi gerekmektedir. Allah için yapmak ve Allah'ın istediği şekilde amel etmek. Allah'ın rızasını kazanmak isteme şartı "İhlas" hususunu gündeme getirir.Nefis terbiyesini eline alabilen kişi için ihlas hususu sorun değildir. Dolayısıyla ibadetlerde Allah'ın rızasını gözetme sorun olmaktan çıkacaktır.
Asıl dikkat ve çalışmayı gerektiren husus amellerin Allah'ın istediği şekilde amel edilmesi şartıdır. Allah Azze ve Celle kullarına, bu gerçeği tahakkuk ettirebilmeleri için tek bir yol göstermiştir. Ameller hususunda Kurana ve sünnete teslimiyet ve her ibadeti Kuran ve sünnetten almak. Yapılacak her hareketi, söylenen her sözü Kur an ve sünnetle destekleyebilmek. Bu sebeple, dinin delilleriyle bilinmesi gerekmektedir. İbadetlerin kabulünü ve hakkıyla Muhammed (s.a.s)'e indirilen şeriate teslim olmayı isteyen kişi, yaptığı amellerden kitabdan ve sünnetten karşılığını bulması zorunludur. Dolayısıyla bidat, hurafe gibi kötü inanışlardan uzak durulacaktır.
Bunu hakkıyla gerçekleştiremeyen küfür ve şirk bataklığına düşme ihtimali çok fazladır. Böyle yapmanın insanların hakikatten uzaklaşmasına, küfür ve şirkine sebep olduğunu görürüz. Önceleri Allah (c.c)'nün "Bilmiyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun." (Nahl : 43) kavline uygun davranmak, zamanla cahil insanlar tarafından yanlış anlaşılmış ve insanlar bunu Kurana ve sünnete göre değerlendirmeden sadece kulaktan dolma bilgilerle bunu yapmaktaydı.
Buradaki suç tabii ki de mümtaz islam alimlerinin değildi. Zira, onlar hayatlarını Kurana ve sünnete göre şekillendirirler, ve her hususta ilahi vahyi kabul etmeye çağırırlardı. İmam Malik (r.a) bir hadis naklettikten sonra kendisinin de aynı görüşte olup olmadığı sorulduğunda: "Rasulün buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar." (Nur: 6.3) ayetini okuması;
İmam Şafii (r.a)in "Siz benim kitabımda, Rasulullahın söylediğine muhalif bir şey bulursanız, Rasulullahın sünnetini alınız, benim söylediğimi bırakınız" ve
İmam Ebu Hanife (r.a)in: "Benim sözümü deliliyle birlikte olmaksızın nakletmeyin" demesi, hep o mümtaz kimselerin bu husustaki hasasiyetlerini gösteriyor. Evet mutlak doğru Kitab ve Sünnettir. Bunların dışında kalanlar da Kitab ve Sünnete uygunluk gösterdiği nispette doğrudur. Bu nedenle her Müslümanın, ibadetlerini bu ilahi kaynaklara göre düzenlemesi şarttır.
Lakin; bu gerçek, islam alimlerinin sözünü bir kenara atıp, bir ayetten ya da bir hadisten hüküm çıkartarak müctehid kesilmek manasına asla gelmez. Zira görüş ve fikirlerini ortaya koyan, her hususta kılı kırk yararak araştırma yapan saygıdeğer İslam alimlerinin söylediklerini küçüklemek büyük bir şaşkınlık, bu yanlış düşüncede daha da ileri gidip onları yalanlamak, hakaret etmek ise büyük bir gaflet ve cehalettir. Nitekim o kimseler de insandı ve hatadan yanılmadan masum değillerdi. Bu yazılarımızdaki araştırmamızın gayesi, işte bu uygulanmanın pratik olarak uygulanması ve
İmam Ebu Hanife gibi, Allah kendisinden razı olsun ve cihadının karşılığını kat kat versin seçkin bir İslam aliminin sözüne itibar etmemek büyük bir cehalettir. Saygıdeğer imamın:
"Benim görüşlerimi delilleriyle aktarınız" vasiyetine uymak en doğrusu olacaktır. Allah nasip ederse bu araştırmamızı diğer mezheb imamlarını da (Allah onlardan razı olsun) kapsayacaktır. Tevfik Allah'tandır.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Alemlerin yaratıcısı, din gününün sahibi, ibadete sadece kendisinin layık olduğu yüce Rabbimize, şanına layık kelimelerle hamd ederim. Salat ve selamın en güzeli, getirdiği inanç ve şeriat ile insanları Allah'ın izniyle hem itikatta hem de amelde, karanlıklardan aydınlığa çıkaran son nebi Muhammed (s.a.s)'in üzerine olsun. Allah'ın pisliklerden arındırdığı Ehl-i Beyte ve İslamın Asr-ı Saadetteki muazzez savunucuları olan sahabelere de selam ederim.
Allah Azze ve Celle, cinleri de insanları da sadece kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. İrade sahibi tüm mahlukatın yaşamsal hedefi ve ibadet vakıası, Allah'tan başka ibadet edilenlerin reddiyle ve tek ilah olan Allah'ı kabul etmekle başlar. İbadetin ikinci basamağı, sadece Allaha yönelmiş olan kula, Rabbi tarafından bir takım sorumlulukların yüklenmesidir. Bu sorumlulukları kul, sadece Allah'a ahid yapmayı vermiştir.
Allah (c.c) kuluna yüklediği gerek ameli gerek kavli gerekse niyete dayalı bu ibadetlerin kabulü için bazı şartlar belirtmiştir. İbadetlerin kabulü için iki şartın gerçekleşmesi gerekmektedir. Allah için yapmak ve Allah'ın istediği şekilde amel etmek. Allah'ın rızasını kazanmak isteme şartı "İhlas" hususunu gündeme getirir.Nefis terbiyesini eline alabilen kişi için ihlas hususu sorun değildir. Dolayısıyla ibadetlerde Allah'ın rızasını gözetme sorun olmaktan çıkacaktır.
Asıl dikkat ve çalışmayı gerektiren husus amellerin Allah'ın istediği şekilde amel edilmesi şartıdır. Allah Azze ve Celle kullarına, bu gerçeği tahakkuk ettirebilmeleri için tek bir yol göstermiştir. Ameller hususunda Kurana ve sünnete teslimiyet ve her ibadeti Kuran ve sünnetten almak. Yapılacak her hareketi, söylenen her sözü Kur an ve sünnetle destekleyebilmek. Bu sebeple, dinin delilleriyle bilinmesi gerekmektedir. İbadetlerin kabulünü ve hakkıyla Muhammed (s.a.s)'e indirilen şeriate teslim olmayı isteyen kişi, yaptığı amellerden kitabdan ve sünnetten karşılığını bulması zorunludur. Dolayısıyla bidat, hurafe gibi kötü inanışlardan uzak durulacaktır.
Bunu hakkıyla gerçekleştiremeyen küfür ve şirk bataklığına düşme ihtimali çok fazladır. Böyle yapmanın insanların hakikatten uzaklaşmasına, küfür ve şirkine sebep olduğunu görürüz. Önceleri Allah (c.c)'nün "Bilmiyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun." (Nahl : 43) kavline uygun davranmak, zamanla cahil insanlar tarafından yanlış anlaşılmış ve insanlar bunu Kurana ve sünnete göre değerlendirmeden sadece kulaktan dolma bilgilerle bunu yapmaktaydı.
Buradaki suç tabii ki de mümtaz islam alimlerinin değildi. Zira, onlar hayatlarını Kurana ve sünnete göre şekillendirirler, ve her hususta ilahi vahyi kabul etmeye çağırırlardı. İmam Malik (r.a) bir hadis naklettikten sonra kendisinin de aynı görüşte olup olmadığı sorulduğunda: "Rasulün buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar." (Nur: 6.3) ayetini okuması;
İmam Şafii (r.a)in "Siz benim kitabımda, Rasulullahın söylediğine muhalif bir şey bulursanız, Rasulullahın sünnetini alınız, benim söylediğimi bırakınız" ve
İmam Ebu Hanife (r.a)in: "Benim sözümü deliliyle birlikte olmaksızın nakletmeyin" demesi, hep o mümtaz kimselerin bu husustaki hasasiyetlerini gösteriyor. Evet mutlak doğru Kitab ve Sünnettir. Bunların dışında kalanlar da Kitab ve Sünnete uygunluk gösterdiği nispette doğrudur. Bu nedenle her Müslümanın, ibadetlerini bu ilahi kaynaklara göre düzenlemesi şarttır.
Lakin; bu gerçek, islam alimlerinin sözünü bir kenara atıp, bir ayetten ya da bir hadisten hüküm çıkartarak müctehid kesilmek manasına asla gelmez. Zira görüş ve fikirlerini ortaya koyan, her hususta kılı kırk yararak araştırma yapan saygıdeğer İslam alimlerinin söylediklerini küçüklemek büyük bir şaşkınlık, bu yanlış düşüncede daha da ileri gidip onları yalanlamak, hakaret etmek ise büyük bir gaflet ve cehalettir. Nitekim o kimseler de insandı ve hatadan yanılmadan masum değillerdi. Bu yazılarımızdaki araştırmamızın gayesi, işte bu uygulanmanın pratik olarak uygulanması ve
İmam Ebu Hanife gibi, Allah kendisinden razı olsun ve cihadının karşılığını kat kat versin seçkin bir İslam aliminin sözüne itibar etmemek büyük bir cehalettir. Saygıdeğer imamın:
"Benim görüşlerimi delilleriyle aktarınız" vasiyetine uymak en doğrusu olacaktır. Allah nasip ederse bu araştırmamızı diğer mezheb imamlarını da (Allah onlardan razı olsun) kapsayacaktır. Tevfik Allah'tandır.