Alım Gücü ve Ekonomik Zorluğun Psikolojik Etkisi : Araba ve Hobi

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

YouMyCure

Üye
Mesajlar
559
Puanları
293
Konum
Dublin
Tepkime puanı
243
Geçmişten gelen kötü bir alışkanlığım var, her şeyi bilmek istiyorum. Fakat 29 yıl sonra dönüp baktığımda; her şeyi bilmek için uğraşmak, aslında hiçbir şey bilmemekmiş. Tek bir alanda uzmanlaşmak, bir çok alanda bilgi sahibi olup birbirine bağlamaktan daha mantıklı duruyor. En azından şimdilik böyle, fakat 20-30 yıl sonra ne düşünürüm bilemiyorum.

Bunu neden anlattım?
Yine her şeyden sıkıldığım bir dönem geldi ve tekne olayına göz attım. 1 yıl önce motosiklet ve satranç idi, şimdi onların yanına tekne katıldı. Youtube ve internette bulabildiğim her bilgiyi sömürmeye çalışıyorum. Tekne kullanmak ve almak istediğimden değil; küçüklüğümden beri yarış pilotu (F1, ralli gibi) ve pilot olmak isterdim. Çünkü 7-8 yaşlarında go-karta başladım ve Türkiye’nin ana jet üssü Eskişehir’de. Sürekli uçaklarla büyüdüm. Büyüdüm ancak bu isteklerimden vazgeçebilmiş değilim. Hayatımı biraz düzene oturtup cup, go-kart yarışlarına katılacağım. Ekonomik durum iyi olduğunda, havacılık eğitimi alacağım. İsteğim, tek motorlu bir uçak alabilmek.

Bu da bizi, “Türkiye’de hobiler” konusuna getiriyor. Blog yazısı olarak 400 yazıyı geçti ve bölüm bölüm bunlardan bahsettim. Fakat biraz hobi olayına girelim.



Arabalar

Erkekler, oyun oynamaya başladıktan sonra, oyuncakları arasında arabalar katılır. Ufak ufak model arabalardan uzaktan kumandalılara kadar çeşit çeşit şeyler. Ben kurmalı arabalardan tiksindiğim için (geri çektiğinde kurulan), arabanın içini açıp; parçalarını çıkartıp, tekrar monte etmeyi, dolayısıyla mekanik işlerle uğraşmaya küçük yaşta başladım ki çoğu çocuk böyledir. Sonra can sıkıntısına devre şu bu derken 11 yaşımda bilgisayar eve alındı ve programlamaya başlamıştım.

Küçük yaşta go-kart sürüyordum ve sürdüğümde, etrafta beni görenler toplanıyordu (o dönemde Eskişehir’de tur vardı ve ayda 1-2 kez gittiğimiz yer bana bol bol tur veriyordu, çünkü milleti başıma topluyordum). 12-13 yaşlarımda, boş arazide araba kullanıyordum. Bu yüzden çocuklara 18 yaşına kadar araca el sürdürmemek yerine, küçük yaşlardan itibaren “güvenli bir alanda”; go-kart, ufak araçlar vs ile eğitim verilmesi taraftarıyım. Trafikte iki çizgi arasında gidemeyen manyaklar yerine, araba sürmeyi sanki yürümek gibi doğal bir şey olarak yapan insanlar çoğalacaktır.

Sadece bu da değil, ufak yaşlarda bu tür aktiviteler yapan çocuklar hem hayatını bir şeylere adayacak, hem spor yapacak (böylece pis şeylerden uzak duracak), hem de Formula serisine, rallilere ve diğer motorsporlarında Türklerin yetişmesi sağlanacak.



Sorun Ne?

TL’nin değer düşüklüğü ayrı bir problem fakat daha büyük sorun vergiler. Bir kendimize, bir devlete alıyoruz. Ne demek?

Sürdürülebilir ekonomi, vergiler ve Türkiye’de yaşamanın ekonomik zorluğu başlıklı konumda bahsetmiştim:

Mercedes A serisi başlangıç fiyatı:

Fransa: 26.649 EUR
Almanya: 26.090 EUR
Hollanda: 36.182 EUR
Türkiye:19.731EUR
122 bini güncel kurla çevrirsek: 19.731 EUR yapıyor.

Youtube, instagram, diğer sosyal medyalar ve internetten araba markalarına, telefon markalarına falan “fiyatlar çoğğğ yüğksek” diye ağlanıyorsunuz ya; bakın vergili fiyatlarla bile Türkiye’de satılan arabaları Euro’ya direkt çevirdiğimizde; Avrupa’daki fiyatlarından aşağıda oluyor. Yani bayi ve firma kârları Türkiye’de çok düşük.

Arabaya en yüksek vergi ödeyen halk biziz (ÖTV+MTV konusunda) [1].





Bakın 2015 yılında şöyle bir haber çıkmış [2]: araç fiyatının neredeyse 3 katı vergi ödüyoruz.

Şimdi durup düşünelim; sporu, hobileri, alım gücünü, her şeyi geçtim… Bu şekilde bir ekonomi sürdürülebilir olur mu? Vergilerle milletin sırtından geçinebilir misiniz? Bir yanda milyonlarca liralık vergileri vermeyen koca koca şirketler, öteki yanda ihtiyaç olan ulaşımı sağlamak için asgari ücretin onlarca ve hatta yüzlerce katı fiyata “ortalama” araç alan bir halk…

Batar. Ülke böyle giderse, tepe taklak gelir.

Youtube’da Japonic kanalı var Japonya’daki yaşamı anlatıyor (Türk). Almanya’daki durumu anlatan Murat Özün kanalı var. Amerika’daki yaşamı anlatan İlkay Zaman var. Bilmediğim bir sürü kanal vardır muhakkak.

Tabi bu kanallara, ekonomi ile ilgili karışlaştırma videolarına falan bakınca; bir meyvenin 1 Euro olduğunu görüp “oha 7 lira” diyor. İyi de sen alıyorsun 2020?, adamlar 1500EUR alıyor! EURO! Senin paranı güncel kurla çevirirsek 319 EUR yapıyor. Oradaki asgari ücret, ülkemizdeki asgari ücretin 4,7 katı!

Bakıyorsun:

Ford Almanya sitesine, Fiesta’ya, Almancam yok, genelde başlangıç fiyatını söylerler ama görseldekinin yükseğini alalım 12.950EUR.
Ford Türkiye sitesine giriyoruz, Fiesta’ya bakıyoruz: başlangıç fiyatı : 88.500?

Almanya’da asgari ücret 1.498 Euro, Fiesta 12.950 Euro. Böldüğünde 8,6 katı. Yani 9 aylık asgari ücret ile Fiesta alınıyor.
Türkiye’de asgari ücret 2020 TL ve Fiesta 88.500 Tl. Böldüğünde 43,8 katı!

Yani sen aynı emeği 44 ay gösterip Fiesta’ya biniyorsun, Almanya’daki meslek taşın ise 9 ayda biniyor.
YETMİYOR!
Benzin fiyatına bakıyorsun, Almanya’da litresi 1,189 EUR ile 1,747 EUR arasında [3] – (kurşunsuz, 5 Nisan 2019 tarihi ile).
Türkiye’ye bakıyoruz, litresi 6,90 ? [4]. (kurşunsuz, 95, 5 Nisan 2019 tarihi ile).

Yani Alman’ın 9 ay çalışıp, alıp bindiği arabaya sen 44 ay çalışıp, binebiliyorsun.
YETMİYOR! Benzin doldurmaya çalıştığında Alman (en yükseğini 1,747’ü alalım), 857,4 litre benzin alabiliyor asgari ücret ile.
Türkiye’de biz ne kadara alabiliyoruz? 292,7 litre. Hepsi bu.

**

Japonoic, Nisan GTR ve Toyota Supra aldı. Tabi bizimkiler “oovvv” dedi veya “görmemiş” diyenler oldu. Adam alıp satıyor. Aşağıdaki videoyu çekmiş:





**

Japonya’da asgari ücret saatlik olarak 980 yen (yaşadığı eyalette). Günde 8 saat ve ayda 22 çalışırsa: 980*8*22=172.480 yen diyor. Kaç TL ediyor? 8.668 TL! Asgari ücret budur.
Japonya’da GTR’ın fiyatı ne kadar? 8 milyon yen (her şeyiyle o kadara aldığını söylüyor).


8.000.000/172.800 = 46,4 katı! Yani asgari ücretin 46,4 katına Japonya’da Nissan GTR alabiliyorsunuz. Yani neredeyse 45 ay çalışıp Nisan GTR alıyorsun Japonya’da. Yukarıda Fiesta’yı almak için Türkiye’de kaç ay çalışıyordun? Neredeyse 44 ay.

Türkiye’de GTR ne kadar? Sahibinden'de 1 milyon 200 bine de var, 600 bine de.

Alım gücü budur! Yani biz 44 ay çalışıyoruz ve Fiesta sıfırı alıyoruz. İkinci el Nissan GTR almak için (600 binden hesapladım), 297 ay çalışmamız gerekiyor. Bir ev parası. BAKIN BİR EV PARASI! Japonya’da ise 46 ay çalışıyorsun.

**

İlkay Zaman’ın Amerika’da ikinci el Mercedes fiyatlarına baktığı videoya gidelim en basitinden:





18:40’ta, 2019 model S560 cabrionun fiyatı 152.300 dolar tabi ki full. Bizde ikinci elini bulamadım fakat Mercedes’in sitesinde fiyat olarak 2 milyon 638 binden başlıyor.

Amerika’da asgari ücret ne kadar? Ortalam 7,25 dolar ki en azı, 11.10’a kadar çıkıyor [5]. 7,25*8*22 = 1276 dolar ediyor. 120 ayda alabiliyorsun. Türkiye’de ise 1305 ay çalışman gerekiyor.

Yahu 2,6 milyona araba mı olur? Eskişehir’de müstakil evler, villalar falan 500 bin tl civarı. En lüks denilen Vişne evleri 1 milyon 200 bin. Ben 1,2 milyonluk evde oturacağım, fakat bir arabamın fiyatı evin iki katı olacak. Bu araba da Ferrari falan değil! Akla mantığa sığıyor mu?



Gokart – Motosiklet – Uçak – Tekne

Almanya’da 1.300EUR olan gokartlar (site), Türkiye’de 20 bin tl civarında.

Yamaha R25 ve Avrupa'da R3

Türkiye fiyatı 27 bin ?'den başlıyor.
250cc değil, 300cc'lik R3'ün fiyatı ise ülkelere göre şöyle:
Fransa: 5899EUR
Almanya: 5895EUR
Hollanda: 5999EUR
Türkiye: 4344 EUR
27 bin?'yi güncel Euro kurundan çevirirsek; 4.344EUR yapıyor.

**

Tek motorlu uçak ve tekne fiyatlarına bakıyorsunuz, yine aynı ayrımlar var. Uçaklarda aynı olaylar var. Tabi vergi olmasa da TL’nin değer düşüklüğünden böyle sorunlarla boğuşabiliyoruz.

Euroyu TL’ye çevirsek bile 3-5 katı, 10 katı fiyat var. Ülkelerin asgari ücretine oranlarsanız, Avrupa’lının 8-10 katına aldığı şeyleri biz burada 50-60 katına (asgari ücretimizin) alabiliyoruz. Aynı alın terini döküyorsun.

Diyeceksin ki ama o Almanya. Aç bak sevgili kardeşim, Yunanistan orada! Battı denilen Yunanistan…

Yunanistan’da asgari ücret: 683,76 Euro.
Yunanistan’da Fiesta başlangıcı: 10.575EUR

Artık Google kullanarak bunlara direkt ulaşabilirsin (Ford Yunanistan’da abece, yani alfabe farklı fakat körleme konfigürasyona ulaşabilirsiniz).



Hobisiz Kalan Bir millet Haline Geldik

Bulgaristan’a gittim (2013), orada benim yaşıtlar kasaba meydanında toplanıyor. Biralar, boğma rakı falan fişman. Hepsinin tutkusu araba. Modifiye edenler falan orada da var. İki üç arabaları var. Biz, 2001 model Opel Astra Classic ile gittik, Türkiye’deki ikinci eli orada 24 bin idi. Dedim ki burada bu ne kadar? 2-3 bin lef dediler (leva). Leva önceden bizden değersizdi, şimdi değerli oldu. TL’nin değeri düştü çünkü. 3 bin leva 9 bin küsür TL. Yine de 3’te 1’i fiyat! Bulgaristan’da asgari ücret 260 Euro. 3 bin Leva, 1.500 Euro yapıyor.**** 5,7 katı. Türkiye’de ise şu anda 27-28 bine gidiyor, asgari ücretle oranlarsa 13-14 katı oluyor.

**

İnternette kaptanları falan izliyorum, bir sürü video var. Yatta benzin pompası nasıl değişir, bakım nasıl yapılırdan tutun seyirdeki tekniklere kadar her şey var. Araba videoları var, Mighty Car Mods gibi kanallar var bir sürü şeyi deniyor. Orada rahatlıkla yaparlar… Neden?





mobile.de 'den veya autoscout24.com.tr’den fiyatlara bakabilirsiniz. İkincisi Türkçe. Yukarıda görebileceğiniz üzere 300-500 Euroya araba var. Tabi kilometreleri 150-200 binde. Ne kadar bakımlı bilemiyorum. Fakat Almanya’da, ikinci el ve eski araçları parasız bile verdiklerini duymuştum. Öğrenciler için muhteşem! 300-500 liraya araba alabilecek olsaydım, yağsız, susuz ben de deneme yapardım.

Birisi, neden ucuz arabalar iyidir diyor. Böyle bir video çekmiş. 1.14’te göreceğiniz beyaz araba 200 pound (sterlin). İngiltere’de asgari ücret 1200-1250 pound gibi bir şey oluyor. Türkiye’de 400 liraya araba aldığınızı düşünün! DÖRT YÜZ LİRA! Hadi vergisi falan olsun, 1000-1.500 liraya aldığınızı düşünün!







Neden Araba Fiyatları Yüksek?

1- TL’nin değeri düşük,
2- Aşırı yüksek vergiler (bu konuda dünya lideriyiz),

Fakat bu kadarla kalmıyor.

Yukarıdaki iki madde, sıfır araçların fiyatlarının yüksek olmasına neden oluyor. İkinci el fiyatları da, haliyle yüksek oluyor. İstanbul gibi bir yerde belirli bölgeler haricinde arabanızın olmaması, cidden çile. Çünkü ilçede bile (merkez ilçe), sağa sola arabasız gidemiyorsunuz. Çok yakın gibi duruyor ama 5-10 kilometre. Minibüs ve otobüsle çile çekeceksiniz veya şanslıysanız metro olacak ama durak sorunları çekebileceksiniz. 3-5 bine astra, corsa, clio gibi arabalar alınabilseydi; trafik sıkıntıları artabilir fakat insanlar rahatlayacaktı. Trafiğin de en büyük nedenlerini “trafik sıkışıklığının nedenleri” konusunda yazmıştım. X şeklindeki saçma sapan kavşaklar gibi…

Milletin bencilliği…
İkinci eldeki sıkıntı da burada başlıyor. Birisi Sahibinden.com’a ilan verecekse, mevcut araçlara bakıyor. Benim arabam daha temiz diye, hepsinden yüksekte fiyat isteyebiliyor. Zaten sahibinden.com’daki ilanlara ne kadar güveniyoruz? Kazalarını ne kadar yazıyorlar şüpheli. Haliyle bunlar da fiyatları yükseltiyor. Gerekiyorsa bunların hepsi bir düzene alınmalı.

Geçen yıllarda 24-25 bine satabileceğimiz arabayı bu yıllarda 28 binlere satabiliyoruz ve kilometresi artmış! 183 bin. Fakat satmak istemiyoruz, çünkü sıfır araba fiyatları uçmuş durumda. 140-150 binden başlıyor düzgün arabalar. İkinci el alalım desek; 1- güvenemiyorsunuz (bknz: ekspertlerin Youtube videoları), 2- önceki sahibi bizim kadar temiz kullanmamış oluyor genelde.

Araba modeline göre değişiklik gösterecek fakat biraz eski ise, bir zahmet haftada bir yağını ve lastiklerinin havasını ölçtürün. Motor için yağ, hayati öneme sahip. Yağsız bırakmayın. Sıvılarını kontrol edin. Bakımlarını yaptırın. Lastik, benzin ve yağ konusunda cimri davranmayın. Kalitelilerini alın. Bu kadar. Alman, Japon otomobillerinde bunlar genelde yetiyor. Yıllar boyu tertemiz kullanabiliyorsunuz. Fakat bunları yapmayan o kadar fazla insan var ki! Bir de arabayı sert kullanıyorlar. Zaten İstanbul trafiğindeki 100 bin ile trafiğin olmadığı bir şehirdeki 100 bin aynı değil. Defalarca vites değişiyor, dur kalk sırasında mekanizma çalışıp duruyor… Üzerine hor kullanma, kötü kalite ürün kullanma ve bakını yaptırmamak; arabaları haşat ediyor.

YETMİYOR, pert arabalar satılıyor. Bu yasaklanmalı. Pert arabalar kesilip biçilip 2-3 arabadan tek araba haline getirilebiliyor. Bu da güvenlik konusunda ciddi sorunlar yaratıyor. Bunu satarken söylemiyorlar üstelik!

Bir kaç örnek:









**

Bakın bu araçlarda ekleme falan var. Araçlar kesilip biçilip ekleniyor. Hasarlı, hatta pert araçlardan böyle yapıyorlar. Arabayı biraz uyguna alıyorlar. Veya aynı fiyata alıyorlar. Böyle araç alanlar, kaza yaptığında canından olacak. Bitti. Ekspertiz yaptırın falan deniyor, yahu zorunda değiliz. Olmamalıyız. Böyle yalan söyleyenler, milletin canına kast edenler direkt olarak “adam öldürmeye teşebbüs” ile yargılanmalıdır. Arabayı alırken söylersin, o ayrı konu. Dersin ki “burasında bu var, şurasında şu var”. Özel kayıt oluşturulur (hasar kaydı gibi) pert araçtan yapılma diye gösterilir. Burada hiçbir sorun yok. Fakat bunları saklamak?

Çin’e gittiğinizde, bir malzeme istediğinizde size 3-4 çeşit gösterirler. Derler ki bu ucuzu, 1 yıllık. Bu kalitelisi 10 yıllık götürür. Aradakiler yıllara göre değişir. Sen seçersin. Ucuz istersen alıp her yıl değiştirirsin malzemeyi. Kaliteli istersen yine eşdeğerlerine göre ucuzdur ama 10 yıl götürür. Türkiye’de ise ucuzunu alıp, “abi bu kaliteli” diye millete veriyorlar. Kusura bakmayın da bu **Spam/Adversiting**LIKTIR! Ülkedeki her işte yalan, dolan, hile, hurda var… Kısa yoldan para kazanmak isteyenler her yerde. Bu iş araba, inşaat gibi önemli alanlarda olunca; insan hayatı devreye giriyor. Hoş değil!



Başka Hobilerde Pahalı

Yukarıda araba, uçak, tekne falan dedim ama her yerde böyle. İster keman çalın, ister bisiklete binip çadır kurun. Fark etmez… Balık oltasından bisiklete kadar hobilerin hepsi lükse giriyor. Kafa dağıtabileceğimiz bir şey yok.

İçenler, eskiden oturup içerek kafa dağıtırdı. Şimdi eş-dost bir araya gelip oturup bir şeyler içelim desek; 300 lira mutfak masrafı çıkacak. İstanbul’da 2000-2500 lira maaş alıyorsan, babayı yaparsın öyle bir mutfak masrafını. 1.500 lira zaten kira.

Kafayı dağıtamıyoruz. Dolduk artık!



Çözüm Nedir? Ne Yapabiliriz?

Araba, tekne, uçak, alkol, gezi, doğada kamp… Aklınıza gelebilecek her aktivite, ülkede lükse kaçıyor. Zaten politik gündem nedeniyle herkes barut gibi, üzerine politik kutuplaşma arttıkça artıyor; bu sinir ve stresi bir şekilde atamazsak, ortaya kötü şekilde çıkar.

Zengin yaşamaya çalışan bir milletin ekonomik çöküşü

Tüketmeden önce üretmenin önemi

Bu iki konuda da belirtmiştim; biz zengin gibi yaşayan bir milletiz. Bir telefon alıyoruz, 8-10 aylık maaşımızı yatırıyoruz. Bir araba alıyoruz, 4-5 yılımızı yatırıyoruz. Tatile çıkalım desek, 3-4 bin lira tutuyor. Fakat sorun sadece bizde değil. Aşırı vergiler altında ezildik.

Doğrudan ve dolaylı vergiler vardır.

Doğrudan vergi: kazandığın parayı eline alırken kesilir
Dolaylı vergi: kazanıp eline aldığın parayı harcarken kesilir

Avrupa’ya baktığımızda, Türkiye’de “dolaylı vergiler” yüksek. Ne gibi bir sorun oluşturuyor? Asgari ücretli vatandaş 2020? kazanıyor. X firmasında yöneticilik yapan birisi de 20 bin kazansın. 10 katı kazancı var. İkisi televizyon almaya gidiyorlar, aynı televizyonu alsınlar; 4 bin liralık televizyon. Aynı vergileri ödüyorlar.

Aynı iki kişi, mutfak masrafı yapacak. 4 kişilik bir ailenin Şubat 2019’a göre mutfak mastrafı 2 bin 28 lira. asgari ücretli çalışan eğer 4 kişilik aileye bakıyorsa, mutfak masrafına bile yetmiyor. Hadi eşi de çalışsa; 4040? alsın, birisinin geliri direkt mutfak masrafına gidecek. Öte yandan yöneticimiz, biraz daha lüks yaşasın; 4 bin mutfak masrafı harcasa bile 16 bin geriye kalıyor.

Okumanın, kendini geliştirmenin önemi burada ortaya çıkıyor tabi ki. Yaptığınız iş ve bildiklerinizi ne kadar az kişi yapabilri ve bilebilirse; maaşınız o kadar artacaktır. Fakat bu, üniversite okuyamayanların ezileceği, geçim zorluk çekeceği anlamına gelmemeli. Böyle olmamalı!

**

Öte yandan, işyeri sahiplerini de anlayabiliyorum. Çok ağır vergiler var. Ne yazık ki bir çok işyeri sahibi bu nedenle vergi kaçırıyor. İş resmiyete binmiyor. Çünkü vergiler, ödenebilecek durumda değil. Vergi kaçırıldığı için, daha fazla vergiye yükleniliyor. Oysa insanların ödebileceği miktarda tutulsa, ağır cezalar getirilse ödeyecekler. Vergileri ödediğimizde ise, daha büyük sorunlarla yüzleşebiliyorsunuz. Geçim sorunları.

1- vergiler mutlaka düşürülmeli!
2- dolaylı vergiler azaltımalı, doğrudan vergiler yükseltilmeli

Öneri: Motosikler usûlü vergilendirme. Motosikletlerde vergilendirme dilimi vardır. Hele şükür 250 altının ÖTV’sini kaldırdılar. Zaten araba alamayanlar motosiklete yöneliyor, bir de İstanbul’da güvenle gitmenizi gerektirecek cc’deki motora ÖTV ödemeye gerek yok değil mi! Yani Ferrari, Mercedes’in yüksek modelleri falan anlıyorum, ÖTV ödenebilir. Fakat araba alamadığı için ulaşımı motosiklet ile çözenlerden vergi? Yani başka seçenek sadece bisiklet kalıyor ki trafikte bisiklet binmek ölüme davetiye.

Arabalarda da aynı kural uygulanabilir. Yani segment ve motora bağlı olarak ÖTV düşürülebilir. Günümüzde 1 litrelik motor (ki süt kutusu 1 litre düşünün), ufak arabalar alıyorsunuz, fiyatları çok ucuz. Lüks ve özel tüketimin hiçbir yanı yok! İstanbul’da öyle oluyor ki; metro ile gitmek, arabayla gitmekten daha pahalıya (benzin) gelebiliyor. Bu neyin ÖTV’si? Hele İstanbul’da?

1300cc altı, belirli fiyata kadar sınır belirlenip; ÖTV iptali veya ÖTV’nin çok çok düşürülmesi amaçlanabilir. 1,5’i de anladım ama Türkiye’de 1.600-2000 cc motor kullanıyorsanız bu lükstür. ÖTV alınabilir. Veya 250-300 bin liralık araba kullanıyorsanız lükstür. Ancak marka ve model önemsiz, örnek amacıyla vermem gerekirse; Clio, Fiesta, i20, Polo, Corsa, Clio, Micra gibi araçların nesi özel? Nesi lüks? Hatta Smart gibi araçlar hem küçük hem 1 litre. Bunlar da bahsedilen segmente dahil edilmeli.

Yani:

  • Motor hacmi küçük, az yakan ve düşük CO2 salınımı olan,
  • Boyutu düşük olan (ki SUV, kamyonet gibi araçlar azalarak trafik bir miktar rahatlayabilir),
  • Ülkeye giriş fiyatı belli olan (çünkü düşük motor hacmi ve boyutlu olan ama modifiyeli olan araçlar var)
Gibi bir takım kriterleri sağlayan araçlarda ÖTV’nin sayılmaması, en kötü fazlasıyla düşürülmesi ŞARTTIR! Zaten benzinden deli gibi vergi alınıyor. Yağdan deli gibi vergi alınıyor.**** Bu vergilerin yüksek tutulması, alım gücünü düşürecek. Alım gücü düştükçe ülke nasıl etkilenecek, göreceğiz! Umarım görmeyiz ama böyle giderse göreceğiz.

Smart Fortwo’ya bakıyorsun (fiyat listesi); ülkeye gelişi 63 bin, %30 ÖTV var. Motor hacmi 999cc. Neyin özel tüketimi, lüksü? Hem trafiği rahatlatacak, hem az salınımı var hem de az yakacak. İnsanların da ayağını yerden kesecek. Sağlam araç, kabini koruyacak. Fakat 100 bine dayanmış.

Hyundai fiyat listesine bakıyorsun; i10 gibi minik araba 76 bin lira! i20 ise 86 bin lira! Başlangıç üstelik bunlar. Yahu bu araçların 40-50 bin olması gerek. Fakat 25 bin civarında bir para ÖTV’den geliyor. 25 bin olmasa 60 bin liraya düşecek. MTV yine kalsın. Birazda halkı düşünmek gerek.

Artık internet var. Gençler zehir gibi. Nerede ne satılıyor, ne kadara satılıyor hepsi belli. Araştırıyorlar. Bu nedenle yurt dışında yaşamak onlara daha cazip geliyor. Bu yüzden beyin göçü var. Bu süreci tersine çeviremezsek, yani vergileri aşağıya çekemezsek işimiz zor.

Hepsinin yanında “üretmek üretmek üretmek”…. Sabancı gibi dedim ama üretim şart!



Bir Örnek: 125cc’lik Motor

Motor işi biraz karışık. Arabalar için motor yapmaya başlarsak, altından kalkamayabiliriz veya zorlanabiliriz. O zaman biraz daha adım adım gidilmesi gerekir.

Örneğin motosiklette en pahalı olan şeylerden birisi motordur. Fakat 125cc bir motosiklet motoru yaptığınızda scooterlardan gezi motorlarına (cruiser/chopper), supersport motorlara kadar kullanacaksınız. Tabi ki düşük cc. Fakat bu motoru alıp, gokarta koyabilirsiniz. Ne demek oluyor? 125 ve 250 cc motor yapmaya yönelirsek; gokart ve motosikletlerde ucuz ve Türkiye’de üretim başlanabilir.

Bugün sağlam bir mühendislik fakültesine sahip, köklü üniversitelere gitseniz; size motor yapacaklardır. Üzerinde çalışılıp, ucuz şekilde üretime odaklanabiliriz. Devamında da ucuza gokart ve motosiklet yapılabilir. Farklı markalar bu işe el atabilir ve hatta Avrupa’ya ve diğer motosiklet firmalarına satılabilir. İyi planlama yapmak gerekiyor. Şahsen yerli arabadan daha kolay olabileceğini düşünüyorum.

Motor yapılırken kazanılacak teknoloji ile cc büyütülecek ve devamında araba, kamyon, traktör ve hatta uçak motorları dahi yapabilecek konuma rahatlıkla gelinecektir. Adım adım gidilmelidir! Bakınız Rusya’da araba yapılıyor. Birden yapılmadı. Yavaş yavaş yapılıyor. Türkiye’de yerli arabalar da üretilecektir, zaten üretilebilir ama maliyetler kurtarmıyor. Fakat teknik ekip, tecrübe gibi konularda bu işi yapabilecekler kimlerdir? Savunma sanayi üreticileri. BMC, Otokar gibi firmalar yerli firmalar zaten zırhlı araç, personel taşıyıcı fakat yapıyor. İlerleyen süreçlerde bunlar halka açılabilir. Şahsen zırhlı olmayan, binek versiyonunu yapsalar, param da olsa ben şunlardan birisine binmek isterim:







Nurol makina Yörük, Otokar Cobra, Otokar Cobra 2

Bu arabaları yapan insanların, yerli araba yapabileceğini, tek sorunlarının satış sayıları olduğunu düşünüyorum. Nasıl Mercedes G serisini askeri amaçlarla düşündü ama sivil amaçla istenince binek halini çıkarttılar; yukarıdaki araçların binek hallerinin çıkabilmesini umutla bekliyorum. Haa çıksa alabilecek miyim? Hayır. Ama alanlar olur, incelemelerini izleriz en azından. Bu araçları yapan insanlar, tank yapabileceğini, yerli araba yapabileceğini düşünüyorum. Bir araya gelip motorda yaparlar. Hiç problem olmayacaktır. Sorun maliyetler ve satış.

**

Tabi doğaya, dağa bayıra bunlarla gidilir. Yoksa İstanbul trafiğinde Smart-vari bir araç isterim. 125 ve 250 cc’lik gokart ve motosiklet motoru yapılırsa devamında 1 litrelik ve 1,5 litrelik motorlarda yapılacaktır (4-5 yıl sonrasında). Haliyle Smart gibi araçlar yapılabilir. Ufak, şehir içi araçları.

FAKAT, gelecek elektriğe kayıyor. Bu motorlara yatırım yapılmalı mı? Bu başka bir olay. Ancak gokart ve motosikletlerin gelecekte de içten yanmalı olabileceğini düşünüyorum. Elektrikler çıkacak, hatta çıktı. Ama araçlarda oturmadan motosiklete geçmeyecektir. Görünen o ki 2030’lara kadar araba firmaları elektriğe geçişi planladı ve yatırımlarını yapıyor. Fakat gokart ve motosiklet için aynı durum söz konusu değil.

İlla uzun soluklu düşünülüyorsa bu da yapılabilir. Elektrikli motor ve araçlar daha az parça gerektiriyor. Geleceğe yatırım yapmak adına böyle yatırımlar yapılabilir. Şahsen elektrikli araba ile çamaşırmakinasının elektrik motorunun çokta farklı olmadığını düşünüyorum. Önemli olan “piller ve şarj istasyonları”. Yani pile yatırım yapmak gerekiyor. Pil olayını çözebilirsek; daha hızlı şart, daha verimli pil geliştirebilirsek; yurt dışına satabiliriz bunları.

Diyeceğim o ki, üretmemiz gerek. Üretmeden tüketmek olmaz. Eğer kısayoldan, çalışmadan para kazanalım dersek; daha da yoksullaşırız. Gördüğünüz gibi yabancının 9 ayda aldığı aracı biz 44 ayda alabiliyoruz. Onlar ise 44 ayda spor araçlar alabiliyor. Bunu kırmak için kendimizi geliştirmemiz, iyi eğitim almamız, çalışmamız, üretmemiz ve ARGE’ye doğru şekilde yatırım yapmamız gerekiyor. Ülkede ARGE yatırımlarının %80’i hiçbir sonuç vermeyecek. Çünkü ya eş-dost diye yatırım veriliyor ya da arge zihniyeti olmayan şirketlere veriliyor ki onlar da parayı almış olmak için başvuruyor. ARGE cihazlarının naylonları bile çözülmüyor. 3 yıl sonra kime satılacağı belli (3 yıl sonunda arge projesi çıkmayabiliyor!). Peki bu paralarla ne yapılıyor? Onu da sizin düşüncelerinize bırakıyorum.

İnsanlarımız ülkeden kaçıyor. Genç ve eğitimli insanlar ülkeden kaçıyor. Amerika’da garsonluk yaparak, burada hakimlik yapan birinden daha iyi yaşıyorlarsa, kaçarlar. Ben ülkemi sevdiğim için, geçmişteki insanlara minnet borcum olduğu için kaldım. Yurt dışında daha iyi bir hayat yaşardım ama çözüm değil. Bu ülkeyi düzeltebiliriz. Evet bir sürü sıkıntımız var ama çözeceğiz.

Particiliği, kutuplaşmayı, senin gibi olmayana düşman gözüyle bakmayı bir kenara koymamız gerekiyor. Saygı, sevgi, hoşgörüşü anlayışına yani öz Anadolu kültürü anlayışına tekrar geri dönmeliyiz. Yargı bağımsız olmalı, özgür olmalı, denge denetim sistemleri çalışmalı. İnsan hakları, basın özgürlüğü, insan hakları gibi kavramlar ayaklar altına alınmamalı ki yatırımlar gelinsin. Sert dil yerine diplomatik ve hukuksal kurnazlık öne geçirilmeli. Propaganda öne geçirilmeli (Kıbrıs meselesinden Ermeni soykırımına, turizmden Türkiye’nin Arap ülkesi olmadığına kadar her konuda reklam ve programlar yapılması gerekmektedir). Damat, ekonomi bakanlığından gidecek. Gitmeli. Fakat duyduğum gibi Dışişleri olmaz umarım. Eğitim, ekonomi ve dışişleri bakanlıkları “içeriden yetişen” ve olayları bilen insanlar tarafından yönetilmelidir.

Hepimize iş düşüyor burada. Evet sistem bozuk, iktidar itkidar değil, muhalefette muhalefet değil. Fakat milletin hiç mi suçu yok? Millete yalna söyleyen satıcının, vergi kaçırılmasına göz yuman çalışanın, eşini dostunu kazıklayan ve kolay yoldan para kazanmaya çalışan insanların, kopya çeken öğrencilerin hiç mi suçu yok? En büyük sorun zaten kopya ve ezber ile geçmek. Bu zihniyet şu an her yerde. Bu yüzden işler yürümüyor. Dürüst, ahlaklı, namuslu olmayan; kendisinin ve başkasının hakkını korumayan, çalışmayan insandan memlekete hayır mı gelir? Bu insanlar köşe başlarını tutarsa, düzgün insanlar ülkeyi terk eder tabi ki. Bunları değiştirmemiz gerek.

Zor değil, yavaş yavaş olacak. Fakat önümüzdeki yıllarda devletin reformlar yapması, vergileri indirmesi gerekiyor. 2020’nin çok ağır geçeceğini söylemiştim. Eğer bunlar şimdiden yapılmazsa; adalet, demokrasi, özgürlük sağlanmazsa, 2020’den sonrasında da acı çekeceğiz. Bakınız seçim sonrasında YSK’nın tutarsız kararları, seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın yaptıkları bile yurtdışındakiler tarafından kötü şekilde algılanıyor. Hoş değil böyle işler. Eskişehir Çifteler’de 8 oyla AKP önde, CHP itiraz ediyor ve YSK 4’e 3 ile red ediyor. Öte yandan İstanbul’da itiraz edilmemesine ve kanıt sunulmamasına rağmen bazı sandıklar sayılıyor. Böyle işlerin yansıması hoş olmayacaktır.

Erdoğan’ın yetkilerini biraz paylaştırması, etrafındakilere güvenmesi gerek. Düzgün insanları bakan yapıp, yetkileri bu insanlara aktarmalı. Ülkeyi tek başına yönetemez. Doğru işler yapmaya çalışsa bile bu güç ve sorumluluk ağır gelecektir. Daha fazla yorulacak, buna karşılık daha fazla iş sarpa saracaktır. Acilen uzmanları, işi bilenleri dinlemeli. Acilen böyle insanları göreve getirmeli ve devlet içinde liyakat işlenmelidir.





Kaynakça

[1] Türkiye otomobil vergisinde dünya birincisi (2 Ekim 2017). T24. Erişim tarihi: 5 Nisan 2019, https://t24.com.tr/haber/turkiye-otomobil-vergisinde-dunya-birincisi,454595

[2] Araç fiyatının neredeyse 3 katı vergi ödüyoruz (4 Ağustos 2015). Milliyet. Erişim tarihi: 5 Nisan 2019, Araç fiyatının neredeyse 3 katı vergi ödüyoruz - Otomobil Haberleri

[3] Chart of fuel prices in Germany (5 Nisan 2019). MyLPG. Erişim tarihi: 5 Nisan 2019, https://www.mylpg.eu/stations/germany/prices/

[4] İstanbul Akaryakıt Fiyatları (5 Nisan 2019). Opet. Erişim tarihi: 5 Nisan 2019, https://www.opet.com.tr/istanbul-akaryakit-fiyatlari

[5] State minimum wage rates in the United States as of January 1, 2019, by state. Statista. Erişim tarihi: 5 Nisan 2019, State Minimum Wages | 2019 Minimum Wage by State

[6] Türk-İş raporu: Açlık sınırı 2 bin 28 lira; mutfak masrafı bir ayda 20 lira arttı (26 Şubat 2019). Diken. Erişim tarihi: 5 nisan 2019, Türk-İş raporu: Açlık sınırı 2 bin 28 lira; mutfak masrafı bir ayda 20 lira arttı - Diken

 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt